7 Kasım 2012 Çarşamba

Geçmiş ve Gelecek Arasında Memo




              Her şeyin belirsiz olduğu bir dünyada seslere sığınmak bazen tek gerçeğimizdir belki de...

            Babamın Sesi; bizi seslerin başlatıp sürdürdüğü bir yolculuğa çıkarıyor. Sesler ve sözcükler elinizde kalan tek şeyse, onları tekrar tekrar dinlemek ve onların ürettiği gerçeklikte yaşamaktan başka çare yoktur.
            O zaman tek tek her sözcüğün, hecenin önemi büyüktür. Anılar yeniden yeniden gözden geçirilir. Sandıklar alt üst edilir. Bulunan gazete parçaları, sütunlar, manşetler; hep geçmişi anlatır.
            Saatler belli bir anda donmuştur.
            Ve bu sonsuz bekleyişte, Yılmaz Güney'in Umut'u göz kırpar. Durağanlığa, geçmişe saplanıp kalmaya küçük de olsa ışık verir.
            Göndermeler, metaforlar, tekrarlanan motifler; aynı noktaya parmak basar: Anadilde eğitim, kuşkusuz en temel insan hakkıdır. Yok edilen hayatlar, her birimizin yaşamında kocaman soru işaretleri bırakır.
            Ve Memo'nun okuldaki sahnesi; Babamın Sesi'ni İki Dil Bir Bavul'a bağlar. Memo; o okuldaki Türkçe bilmeyen öğrencilerden biridir. Bütün sevdiklerini okula taşıyıp, orada yaşadığı yabancılık duygusunu yenmek ister. Ama işte Elbistan'da, annesinin yanında hȃlȃ aynı sorunla baş başadır. Yıllar sonra babasına olan kırgınlığıyla yüzleşir ve aslında babasını hiç tanımamış olduğunu itiraf eder.
            Hasan'sa var olup olmadığı belirsiz bir hayale dönüşmüştür.
            Annesi; o geçmişle olan bağlarını koparmamıştır, koparmayacaktır da... Ama Memo; hesaplaşmasını tamamlayıp kendi dinginliğine kavuşur. En azından geçmişiyle barışık duruma gelir.
            Geleceğin ne getireceği ise, hiçbir zaman belli değildir.


                                                                      Saliha Yadigȃr

(Leylek Cafe blogu için yazıyı hazırlayan Saliha YADİGAR'a teşekkür ederiz.)

25 Eylül 2012 Salı






Leylek Cafe'yi ziyaret eden, yukarıdaki güzel fotoğrafı çeken ve düşüncelerini blogunda paylaşan Evren Elif Öykü'ye teşekkür ederiz.

21 Mart 2010 Pazar

Yakında... Çok Yakında...


Güzel kokulu bir ot... Ferahlatan bir meyve... Biraz su ve şeker... Her şey doğal ve taze... İşte sihirli formül... Koca bir kış bekledik ve işte geldi bahar... Yakında... Çok yakında...

14 Mart 2010 Pazar

Ve Göç Eder Leylekler


Tam da bu günlerde süzülür gökyüzünde yoldaşlar, peşlerinde göçmen ruhları sürükleyerek...

22 Haziran 2009 Pazartesi

Leylek On Yaşında


Bu blog Leylek Cafe 10. yaşına bastığı günlerde hazırlandı. 10 yılda pek çok dostla tanışmamıza vesile olan bu mekan, bir cafeye göre hayli uzun olan ömrünü (bir cafe yılı on insan yılına eşittir =)) çalışanlarının insan üstü gayretine ve müdavimlerinin Leylek'e duydukları sevgiye borçludur.
Ömrünün, güneye göç edip, o diyarın sefasını sürmeye yetecek kadar sürmesini dileriz.